 |
|
SINIFI ALDATMANIN YENİ ADI SOSYAL DİYALOG

Egemen sınıflardan sendikalara kadar geniş bir kesim çatışma yerine sosyal diyalogun geliştirmesinde dem vurmaktan kendilerini alamıyorlar. Peki sosyal diyalog’ta egemen sınıflar ve onların çaknak yalayıcıları ne anlatmat ve emekçiler için neyi fade etmektedir? Bilindiği üzeri İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, dünyada devrim ve sosyalizmin,ulusal kurtuluş mücadelelerinin etkisiyle,emperyalistler, refah devleti, sosyal devlet uygulamalarının yaygın olduğu dönemde “toplumsal uzlaşma” kavramı ve olgusu, çalışma ilişkileri açısından öne çıkarıldı ve korporatist ilişkilerin önemli bir kurumu olarak değerlendirilidi. Temel amaç mevcut kurulu sistemi,sarsmadan emek ile sermaye arasındaki karşıtlıkları yumuşatmak, çelişkileri uzlaştırmaktı. 1980’li ve izleyen yıllar ise daha çok “sosyal diyalog” kavramının ön plana çıkarıldığı yıllar oldu. Sosyal diyaloğu en çok önemseyenler ve hayata geçirilmesi için çaba sarf edenler ise genellikle sermaye kesimi oldu. Dünya Bankası, Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Birliği sosyal diyaloğu oldukça önemsedi ve ikili ya da üçlü yapılar (emek-sermaye veya emek-sermaye-hükümet) aracılığı ile hayata geçirilmesi için çaba sarf etmektedirler. Ancak, sosyal diyalog adı altında “katılımcı” çalışma ilişkileri söyleminin teori, yöntem ve pratiklerinin ideolojik ve kavramsal incelenmesi, bu söylem hakkında eleştirel bakışı gerekli kılmaktadır. Böylesi bir bakış ise sosyal diyalogun çalışma hayatında yeni bir zorbalık olup olmadığını sorgulamayı gerektirmektedir. Çünkü sosyal diyalogdaki katılımcı yaklaşımın amacı toplumsal, sınıfsal, ekonomik olarak marjinalleştirilmiş olanlara gerçekte böyle bir olanağın sunulup sunulmadığını tartışmayı gerektirmekte, bu sürecin yeni bir sosyal kontrol aracı ve yeni bir zorbalık olup olmadığını sorgulamayı gerektirmektedir.
Sosyal diyaloğu sorgulamak için önce tanımlamak gerekmektedir. Her tanım ne kadar akademik olursa olsun bir ideolojik yan içermektedir. Bilindiği üzere ETUC Avrupa Birliği’nin (AB) işçi sınıfı içinde “koçbaşı” olan bir örgütüdür, ne yazık ki bir sendikal örgütlenmedir de. Durum böyle olunca AB’nin sosyal diyaloğa nasıl baktığını irdelemek büyük önem taşımaktadır. AB’ye göre sosyal diyalog yalnızca sosyal ortaklar arasındaki diyalog olup, bu yaklaşımda sosyal ortakların danışmanın ötesine geçme istenci olduğuna vurgu yapılmıştır. Kuşkusuz böylesi bir yaklaşımda sosyal diyaloğun konusu sadece sosyal nitelikli sorunlar olmayıp, ekonomik ve siyasal sorunları da kapsamaktadır. Demek ki sosyal diyalog sosyal ortak olarak kabul edilen emek ile sermaye arasındaki basit bir uzlaştırma aracı olmayıp bunun da ötesinde ekonomik ve siyasal değişimin gerçekleştirilmesinde de önemli araç olmaktadır. Örneğin kamu reformları adı altında devletin yeniden yapılandırılması, rekabet adına sermayenin çıkarları doğrultusunda alınan kararların bir dirençle karşılaşmadan hayata geçirilmesi sosyal diyalogun kapsamına girmektedir. Peki bunun Türkiye’deki yansımalarını hatırlıyor musunuz? Örneğin Ekonomik ve Sosyal Konsey’de alınan kararları. İş Yasası’nın çıkarılması sürecindeki tutumları. Bir de Türkiye’de sosyal diyaloğu en çok isteyen kesimin işverenler olduğunu biliyor musunuz? Sosyal diyalog deyince bir değil, bin kez düşünmek gerekiyor, çünkü bu sınıfı sermayenin peşine takmak ve sınıf işbirliğini geliştirmekten başka bir anlama gelmeyecektir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|