Bugüne kadar Kürt sorununda devletin resmi inkar ve imha politikalarının israrlı savunucusu olan ve Türk milliyetçiliğinde MHP’yi aratmayan çıkışlarıyla Kürdistanda adeta silinen Baykalın CHP’si durumu aşmak için “ Kürt açılımı” adı altında Urfa’da “Tarım Kurultayı” topladı ve Diyarbakırda Parti yönetimini toparlayarak yaklaşan yerel seçimlerde Kürdistanda bende varım mesajını vermeye çalıştı. Baykal “Kürt Açılımı” projesini özetle şöyle yapmış; “...Devletin kimsenin etnik kimliğini ortadan kaldırmaya hakkı yoktur... Her etnik kimlik kişinin şerefi ve devletin iftiharıdır... Türkiye Cumhuriyeti ırk ve kan devleti değildir... Bizim devletimiz siyasi bilinç devletidir... Her ırktan vatandaşımızın olması, devletimize yönelik bir tehdit değil, zenginliktir... Herkes dilini kullanacak, öğrenecek, yayın yapacak ve diliyle iftihar edecek.... Etnik kimlik kişinin şerefi ve devletin iftiharıdır... Devletin, kimsenin etnik kimliğini ortadan kaldırmaya, yeniden tanzim etmeye hakkı yoktur. Türkiye bir çiçek bahçesi gibidir ve bir çiçek bahçesi gibi yaşamaya devam edeceğiz. Bölücülüğe karşı olacağız. Çünkü bölünmek, bölünmek isteyen için de yanlış. Biz ayrılamayız. Nasıl ve neyle ayıracaklar bizi? Ayrılmanın, hiçbir yararı yok... Bölünme, bir takım büyük güçlerin bu coğrafyayı kendi hesapları için kullanma planlarının bir parçasıdır... Terörden uzak duracağız... Masum insanların canını almaya kimsenin hakkı yoktur. O canı Allah verdi, Allah alacak. Teröre, dolaylı da olsa destek vermeyeceğiz ve yapanları korumayacağız. Yapanları da ikna edeceğiz. Onlara ‘Bu yoldan dönün’ diyeceğiz...vb”
Peki Baykal’ın CHP’sinin bu “açılımı” bölgede Kürtler için hiç bir bakımdan yeni ne ifade ediyor? Açık söylemek gerekirse, bu sözlerin hiç bir kiymeti harbiyesi yoktur. CHP, AKP gibi düzen ve sermaye partilerinden çok önceden -CHP büyük zikzaklar çizse de- beri benzer sözler söylemişti. Nitekim Başbakan Erdoğan GAP’ın yeniden canlandırılmasıyla yeni bir atak yapmaya kalkıştı, TRT’nin Kürtçe bir kanal açması gündeme geldi. Ama Kürt sorununu yok sayıp tek bir laf etmeyen Erdoğan’da “tek devlet, tek millet, tek bayrak” resmi devlet politikasını yineledi durdu. Neki Baykal bunları açıktan ve direk söylemedi, çünkü o zaten bunları başka türlüsü mümkün olmayan bir katı gerçek olarak görüyor. Peki Baykal ve Erdoğan’ın söylediklerini alt alta koyunca bunlardan hangi sonuç çıkıyor? Çıkan temel sonuç şu; yeni açılım diye ortaya getirilen şeylerin hepside Kürtlerin ulusla ve demokratik temel haklarının üstünün örtülmesine, bu sorunun olabilecek en geri noktaya itilmesine yeniden vesile oluyor. Yani inkar, imha ve baskı siyasetinin devamı tekrarlanıyor ve Kürt emekçilerinin temel haklarına yeniden hücum ediliyor.
Söylenenlere yakından bakalım; Ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, ne de herhangi bir devletin etnik kimlikleri inkar etmesi olanaklı mıdır? Olanaklı değildir? Bunu engellemek için etnik temizlik ya da soykırım yapmak gerekir. Tarihte bu işe soyunanların akıbetleri bellidir. Ama genellikle şu yapılır; vatandaşın evinin içine, yaşadığı sokağa müdahale edilemeyeceğine göre, söz konusu kimlik -burada Kürtlük söz konusu- kamu yaşamından dışlanır, baskı altına alınır, zoraki asimilasyon süreci başlatılır, bu sorunun kurulu devlet nizamını tehdit etmemesi için gerekli önlemler alınır vb. vb. Gelişmişlik ve demokrasi düzeyleri daha gelişkin olanlar ise etnik bölgeleri turizm alanına çevirir, “bakın bizde neler var, gelin görün diye” Kelaynak korur gibi korur, paraya tahvil etmeye çalışır.
Ama sorunun özü şudur; Kürt sorunu etnikbir sorun olma boyutunu aşalı epeyce olmuştur. Burada bir uluslaşma ve ulusal sorun söz konusudur. Vatandaş dilini konuşsun, öğrensin, ülkemiz çiçek bahçesi gibidir edebiyatı artık iflas etmiştir. Vatandaş dilini okulunda da öğrenecek ve kullanacak, kendi dilinde eğitim yapacak -bunu gerçekleştirmenin pek çok yolu vardır- oda Kürtlerin kamu yaşamında da eşit haklara sahip olmasının sağalanmasıdır. Yine Kürtler devletle istediği dilden iletişim kurma hakkına sahip olacak, kendi kaderini belirleme hakkı bütünüyle kendi elinde olacaktır. Bunun anlamı ayrı mı birlikte mi yaşayacağını kendinin karar verecek olmasıdır. Nitekim tarihsel örnekler gerçek bir demokrasinin ayrılığı değil, özgür birlikteliği daha güçlü sağladığını kanıtlamaktadır. Hele Türkler ve Kürtler söz konusu olduğunda ve yaşanılan coğrafya Ortadoğu olduğunda bu birliğin çok daha güçlü temelleri olduğu bir gerçekliktir.
Sorunun emperyalist büyük güçlerin bu ülkeye ve bölgeye yerleşmesini sağlayanlar kimler? Kürtler mi? Diğer komşu ülkelerin devletleri bir yana bırakıldığında, ABD’si, AB’si ile bu “büyük güçler” Türkiye’yi yöneten işbirlikçi egemen sınıfların dostları ve müttefikleri! Irak’ı yerle bir eden ABD’nin en büyük lojistik yardımcısı hâlâ TC develeti değil mi? Bu güçler aynı zamanda işbirlikçi egemen sınıfların, halk arasında Kürt düşmanlığını kışkırtmak için “bizi parçalayacaklar, Kürtler de alet oluyor” diye halka şikayet ettiği güçler değil mi? Eğer bir devlet kendi içerisindeki Kürt sorununu muhataplaıryla çözme yerine başka merkelere taşımaya kalkışırsa, onlardan destek isterse -ki Kürt sorununda TC Devletinin durumu budur, ama bunu “bölücü teröre” karşı birlik sağlama adına yapmaktadır- bu soruna emperyalist merkezleri kendisi dahil etmiş ve Kürtleri muahatap almaktan uzak kalmak demektir. Kürtlerle konuşulmuyor ama Beyaz Saray ve Brüksel’le konuşuluyor!. Çözüm için asıl muhataplar es geçiliyor, Kürt direnişinin ezilmesi için emperyalist merkezlere koşuluyor.
Bütün bu çözümsüzlük derinleştiğinde ve kıskaç her taraftan sıkılaştırıldığında Kürtlerin önünde hangi yol kalıyor? Tek yol kalıyor! Bu yol da elde silah her şeyle direnmenin yoludur. Her onurlu halkın yapacağı gibi Kürtler de mücadele yolunu tutuyor. Her politik ve ulusal mücadele doğası gereği çeşitli mücadele biçimlerini içerisinde taşır. Barışçıl, barışçıl olmayan, yasal ve yasadışı yol ve yöntemlerin zengin bir birleşimidir bu mücadele. Bugün Kürtlerin yaptığı da budur. Bu sorunda artık Kürtleri korku duvarı içinde tutma dönemi aşılmıştır. Yani eskiye, geriye dönüş yoktur. Ya onurluca ve kardeşçe ama eşit haklara sahip olarak özgür birlikte yaşam, yada arap saçına dönmüş kaotik durumun devamı.
CHP’de Kürt sorununda Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarını tanıma ve bunun için inkar ve imhacı politikalara karşı çıkma yerine bu politikaların payandası yolunu seçerek Kürt düşmanlığına devam ediyor. Baykalın CHP’sinin Kürt açılımın da yenilik adına söylenmiş hiç birşey olmadığı gii dostlar bizi pazarda görüsün babında hamasi nutuklar atılarak Kürt emekçilerin yedekleneceği düşleniyor. Ama bugüne kadar Kürt düşmanlığnıda generallerin arkasında saf tutmada beis görmeyen CHP’nin Kürtleri aldatmasının hayalden öteye pek bir anlam ifade etmeyeceğini söylemeliyiz.