DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
ULTRA-MİLLİYETÇİ KALE TRABZON
Politika Haber
LAURE MARCHAND

 

“Komplo”, “Ermeni vahşeti”, “Bir ülke nasıl yutuldu”… Kitapçının vitrini, Türk yayıncılığının Ermeniler tarafından işlenmiş Türk “soykırımı”, ulusun düşmanlarıyla dolu polisiye romanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun askerlerinin zaferlerine ilişkin anlatılardan oluşan bir katalogu andırıyor. Fransız romancı Anna Gavalda’nın “best seller”i “Bir Aradayız, Hepsi Bu”, bu savaşçı literatürün ortasında, bir mayın tarlasındaki bir çiçek gibi eğreti duruyor. Vitrinin önündeki dört yeniyetme, küçük askerler gibi sıraladıkları siyasal tahlillerini sergilemek için itişip kakışıyorlar. 14 yaşındaki Hasan, “Soykırım tanınamaz, çünkü Ermeniler para ve toprak isterler,” diye atılıyor. “Şehitler bu topraklar için kanlarını döktüler.” Henüz çatallaşmış sesiyle Ercan daha da ileri götürüyor konuyu: “Bence o gazeteciyi Türkiye’yi töhmet altında bırakmak için Ermeniler öldürdü.”

İstanbul’da öldürülen Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın doğum yeri Trabzon’daki yeniyetmelerin bu sözleri, bu külrengi ve yağmurlu kentte hakim olan iklimi açığa çıkartmakta. İşsizlik ve mafyanın pençesinde kangrenleşmiş, ateşli silahlar kültürüyle tüm ülkeye ün salmış bu Karadeniz limanı, aşırı milliyetçi bir bölge. Trabzon’dakilerin “aristokrat” dediklerinin İstanbul’da tartıştıkları liberal ve Avrupa-yanlısı fikirler, ülke bütünlüğüne bir saldırı olarak görülüyor. Kent iki yıldır anlamlı bir performans sergiliyor. Şubat 2006’da 16 yaşındaki bir yeniyetmenin İtalyan rahip Andrea Santoro’yu vurduğu yer, Trabzon’du. Geçen yıl, Türk bayrağını yakan Kürt “teröristleri” oldukları yolunda bir söylentinin yayılması üzerine, zincirinden boşanmış bir güruhun aşırı sol mahkumların tutukluluk koşulları konusunda bildiri dağıtan öğrencilere iki kez linç teşebbüsünde bulunduğu yer de Trabzon’du. Ve 2004’te, bugün Ogün Samast’ı azmettirmekten sanık Yasin Hayal, Amerika’nın Irak’ı işgalini protesto etmek için ana caddedeki Mc Donald’s’a bomba atmıştı.

17 yaşındaki Ogün Samast, yoksulluğun topraklarından ettiği köylülerin yaşadığı gri renkli binaların doldurduğu Pelitli mahallesinde yaşıyordu. Pelitli’nin kalbi iki kuaför, üç kahve ve bir minibüs durağından oluşuyor. Muhtar fazla soru soran meraklıları kovalıyor. Pelitli 10 gündür Türk medyalarının istilası altında ve utanç içindeki mahalle, kendi içine kapanmış. “Yalnızca Allah insanın canını alabilir; burada herkes şok içinde,” diye ileniyor sonunda konuşmaya karar veren bakkal. Ama yapış yapış ellerin oburca daldığı şekerlerin gerisinde, katillerin fiilini hafifletiyor: “Müslümanlarla gayrımüslimler çatışmaktan kaçınmalı. Milliyetçi duygularımızı kışkırtmamaya dikkat edilsin; bu tepkileri tetikleyebilir.”

Pelitli’de Hrant Dink’i kimse tanımıyor. Bu metruk diyara yalnızca Orhan Pamuk’la Nobel Edebiyat Ödülü’nün namı ulaşmış. "Zaten o Pamuk da kim? O da Ermeni,” diye söze karışıyor çayhane müşterilerinden biri.



 

- “Hayır, hayır”.

- “Evet, ana tarafından !”, diye diretiyor konuşmacımız, ve iyice anlaşılmaması kaygısıyla ekliyor: “Ben Türk’üm.” Gerçek, safkan. “Hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla Hrant Dink’in cenazesinin peşinden yürüyen yığınlar gibi değil. “O insanlar, ülkelerini sevselerdi Türk bayrakları taşırlardı,” diye mahkûm ediyor, bıyıklarını yeniden önündeki yerel gazeteye daldırmadan önce. “Karadeniz Gazetesi”nde “yabancı bir kadının Samast adına Gürcistan’a bir otobüs bileti almaya çalıştığını okumuştu… Tam bir düzmece. 40 yaşındaki bu işsize göre, Hrant Dink’in katilleri Pelitli’li delikanlıyı “milliyetçiliğin kalesi Trabzon’u çökertmek için” silahlandırmışlardı. “Dış güçler milli birliği bozmaya çalışıyor; güneydoğuda başarıya ulaştılar bile.” (yazarın notu: bölgede1980-90 yıllarında PKK’li Kürt ayrılıkçılar ile orduyu karşı karşıya getiren bir iç savaş yaşanmıştı.) Hangi dış güçler? “Bilmiyorum, Yahudiler, Amerikalılar, daha bilmem kimler.” Yaygınca paylaşılan bir kanı.

Karadeniz’in, Fındık taban fiyatındaki düşüş nedeniyle biraz daha ekonomik krize batan bu bölgesinde, aşırı sağın söylemi ruhlara nüfuz ediyor. Ünlü Bozkurt milisleriyle MHP burada kendini evinde hissediyor. Nizamı Alem ya da Alperen Ocakları gibi örgütler, işsiz güçsüz bir gençlik arasından saflarına rahatlıkla insan devşiriyorlar. Bu milliyetçi ve dinsel hareketler, MHP’den kopan İslami-milliyetçi Büyük Birlik Partisi’ne bağlılar. BBP İstanbul’da Papa’nın Ayasofya’yı ziyaretine karşı gösteri düzenlemişti. Türkiye’nin İslamî kimliğini tehdit eden “misyonerlere” karşı küfür ve hakaretler, gözde ezberlerinden birini oluşturmakta, tıpkı Batı ya da Yahudi-Amerikan komploya karşı olanlar gibi…

BBP lokalinin kapısı kapalı. Telefonla ulaştığımız yerel başkan Yaşar Cihan, Hrant Dink cinayetine ilişkin soruşturma sırasında tutuklanan sanıklardan ikisi, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’i tanıdığını itiraf ediyor. Ancak bu iki “saygıdeğer” gencin “iki üç aydır partiye uğramadıkları”nı, “BBP’den daha radikal olduklarını” ekliyor. Adları peder Santoro cinayetinde de geçmişti. Ve Sabah gazetesine göre öğrenci olan Erhan Tuncel hem BBP liderinin koruması hem de Trabzon polisinin muhbiriydi. “Rahip cinayeti doğru dürüst soruşturulabilseydi işler buraya varmazdı,” diye iç geçiriyor Trabzon vali yardımcısı Gürsel Gençsoy. İnsan Hakları Derneği şubesinde “milliyetçiliği aşırı değerlendiren sokak politikaları ve derin devlet üssü olan Trabzon” suçlanıyor. Türkiye’de bu deyim, mafya, bürokrasinin bir kesimi ve askerler arasındaki ittifaka işaret etmekte. Trabzon valisi ve emniyet müdürü geçtiğimiz Cuma günü başka yerlere atandılar.

Trabzon sokakları, mafya önderlerinin kahraman olarak gösterildiği televizyon dizileriyle yetişen çocuklarla, Ogün Samast’larla kaynıyor. “Bu filmlerde,” diye açıklıyor Pekitli kahvehanesinin sahibi Hüseyin, “haydutlar Robin Hood’lardır; ülkeyi onlar korur. Bu avare çocuklar bu tipleri kendilerine model alıyor.” “Anlaşılmayacak bir şey yok; gençlerimiz günlerini internet kafelerde, video oyunlarıyla akıllarını dumura uğratarak geçiriyorlar,” diye devam ediyor sözlerine. Bir ağ oluşturuyorlar; bir taraf terörist oluyor, diğeri polis.” Hüseyin, “kaygı içindeki annesinin isteği üzerine hizaya sokabilmek amacıyla,” Ogün’ü işe almıştı. Daha fazlasını bilmek mümkün değil; gençler grubuna yaklaşmak yasak. İki internet kafedeki bilgisayarların soruşturmacılar tarafından götürülmesinin ardından, soluğu çayevlerinde almışlar. “Milliyetçi sirenlere teslim olan gençlerimiz ciddi bir sorun oluşturuyor,” diye kaygılanıyor küçük bir sol parti olan ÖDP’nin il başkanı olan avukat Ömer Altuntaş. “İşsizlik ve ateşli silahlarla birlikte bu patlayıcı bir kokteyl oluşturuyor.”

(Le Monde, Türkçesi: Sibel Özbudun-Temel Demirer.)

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Politika Haber

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.07 Saniye