 |
|
Yakuza Tipi Faşizm ya da Demokrasi! *

Lord Acton demokrasi üzerine şöyle der, “Gerçek demokratik ilke, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir.” Başka bir yerde de, “Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir” der. Bu örnekler çoğaltılabilir eğer “demokrasi” söz konusuysa. Bir çok alıntıda yapılabilinir. Fakat en doğrusu bizce “demokrasi üzerine” doğru tespitte bulunabilmektir ve bunun için demokrasi kavramlarını doğru seçmemiz gerekliliğidir. Kimin için ve hangi hangi sınıf için demokrasi?. Demokrasi aynı zamandaa bir diktatörlük olduğuna göre burada devlet olgusu ve haliyle hangi sınıf yada sınıfların demokrasisi temel bir önem taşımaktadır. Yargıtay’ın AKP’ye açmış olduğu kapatma davasından sonra, ortada bir “demokrasi mücadelesi verildiğinden” yada “demokrasinin katledilmeisnden” söz edilip duruluyor. Aslında soyut bir dmeokrasi tanımıyla demokrasinin bir sınıf yada sınıflar dikataörlüğü olduğu inkar ediliyor. Örneğin… Bolca demokrasi tanımı var. Bütün bu “demokrasi” modellerinden sonra, duygulara yol açan sebebin, hissizliğin nedenleri üzerine de durabiliriz. Ama önce “demokrasi” kavramları üzerinde durmalıyız. “Demokrasinin tanımı” tartışması günümüzde hala devam eden bir tartışmadır. Bunun sebepleri: ülkelerdeki bazı kurumların görüşlerini haklı çıkartmak ve emekçi yığınlaır aldatmak adına demokrasi tanımını kullanmaları, demokratik olmayan devletlerin kendilerini demokratik olarak tanıtma çabaları ve aslında genel bir kavram olan demokrasinin sınıfsal özünden soyutlayarak kullanılması (Anayasal demokrasi, sosyal demokrasi, liberal demokrasi vb.) gibi sebepler gösterilebilir.
Bütün bunlardan sonra işin aslı ortada Türkiyede demokrasi adına faşizm uygulanmaktadır ve burjuva demokrasisnin bir biçimi olarak koyu bir faşist dikattörlük iş başında bulunmaktadır. Böyle bir Türkiye gerçekliğinde halkın ensesind eboz pişiren bir devletin koruyucu ve kollayıcısı olan burjuva düzen partileri ve kurumlarının demokrasi mücadelesinin halka zulüm ve burjuva egemneliğini pekiştirme olduğu bilinmelidir. Aslında bizim hikayemiz Aziz Nesin’in Zübük kitabında anlatılanlardır. Bin bir numaralarla dalavereler çeviren AKP hükümeti, kolu kanadı kırlmış göstermilik laikliğe aykırılıktan mahkemelik. AKP Hükümetini kanlı-kansız tertiplerle alaşağı etmek isteyenler darbecilik-çetecilikten karakolluk! Aslında hepsi derin devletini kurmuş (söz aramızda bu kavrama hiçde gerçekcçi değil ki, devletin derini-merini olmaz, devlet devlettir ve Engels’in tabiriyle: “eli silahlı bir grup tarafından” korunmaktadır, devletin aslı görevide budur ve burada eli silahlı grup diye tarif edilense ordu-polis, yani devletin kolluk kuvvetleridir) bu yüzden at izinin it izine karştığı, kavramlaırn içeriğinin boşaltılıdğı bir dönemden geçiyoruz.
Dolayısıyla AKP vb. partilerin kapatılması göstermelik demokrasi görüntüsünde kop koyu faşizmin uygulandığı Türkiyede normaldir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kutsalı olarak ta nitelendireceğimiz göstermelik laiklik “burjuva hukuku” vb. Faşsit yada anti-demokratik dikatatölüklerin peçesidir. Yargının dokunulmazlığı, kutsallığı, her şeyin üstünde oluşu vb. gibi şeyler ile bir aldatmacıdır!
DEVLET VE DEMOKRASİ
Devlet bir sınıfın başka bir sınıf tarafından baskı altında tutulmasının bir aracı, özel bir güç olduğuna göre, diktatörlüğün bir sınıf özü (köleci, burjuva, feodal, proleter) vardır. Yani her diktatörlük, bir sınıf diktatörlüğüdür. Her sınıf, çıkarını zedeleyen, sarsan, her türlü girişimi kuvvet kullanarak, zorla bastırır, yani diktatörlük uygular. Öyleyse genel olarak diktatörlükten değil, sınıf diktatörlüğünden bahsetmek gerekir. Lenin'in dediği gibi; “Diktatörlük, bir avuç insanın, bir oligarşi ya da bir sınıf vb. tarafından uygulanabilir.” (Proletarya Diktatörlüğü ve Dönek Kautsky. s. 84).
Ama her durumda diktatörlük belli bir sınıfın ekonomik çıkarlarının korunmasını amaçlar. Burjuvazi ve onun her türlü temsilcileri, biz işçileri, emekçileri aldatmak için diktatörlük terimine, devlet iktidarını nasıl olduysa ele geçiren tek kişinin sadece kendi çıkarlarını temsil ettiği, keyfi bir yönetimi ifade eden, sınıflar üstü bir içerik vermeye çalışırlar. Amaçları, biçimi ne olursa olsun, özünde kapitalist bir makine olan kendi devletlerinin bu özünü geniş halk kitlelerinden saklamak, proletarya ile burjuvazi arasında uzlaşmaz karşıtlıkları gözden gizlemektir. Çünkü, “politik iktidar, uygar toplumdaki uzlaşmaz karşıtlığın resmi ifadesinden başka bir şey değildir." (Marks Felsefenin Sefaleti).
Devletin biçimi ise sorun, nasıl örgütleneceği, diktatörlüğün nasıl uygulanacağıyla ilgilidir. Özel silahlı adamlar nasıl örgütleneceklerdir, ne zaman ve nasıl kullanılacaklardır, diktatörlüğün konusu olan insanların toplumsal yaşamın temel koşullarına uyması ne tür yasalar, tedbirler, kurumlar vs. yoluyla sağlanacaktır? Yasama görevini kim ya da kimler yapacaktır? Yürütme görevi kimler tarafından üstlenecektir? Yasama, yürütme ayrımı olmalı mı, yoksa birleştirilmeli mi? Devletin biçimi sorunu, diktatörlüğün, yani devletin somut olarak nasıl örgütlenmesi gerektiği gibi bir dizi sorunu içerir. Sınıfların ortaya çıktığı köleci toplumdan bu yana tarih, dört çeşit diktatörlüğe (köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist) ve bir çok diktatörlük biçimine tanık olmuştur.(insanlığın tanık olduğu ve olacağı en son diktatörlük proletarya diktatörlüğüdür.) İnsan toplumunun gelişim sürecinde ortaya bir çok devlet biçimi çıkmış olmasına rağmen, başlıca şunları sıralayabiliriz; köleci demokrasi, aristokrasi, monarşi, anayasal monarşi, burjuva demokrasisi, faşist diktatörlük, Sovyetler-işçi, köylü ve asker vekilleri.
Faşist diktatörlük, yazarı, çizeri ve türlü destekleyicisi tarafından kulakları sağır edercesine, avazları çıktığı kadar bağırarak propaganda edilen şu demokrasi nedir? Sözlük kökeni itibarıyla demokrasi Yunan kökenli demas halk ve krotes otoritenin bileşkesinden doğmuştur. Demek ki demokrasi halkın kendi kendisini, yönetmesi ya da “çoğunluğun” yönetim ilkesini benimsemiş bir devlet biçimidir. Dahası gerçek demokrasi halkın doğrudan doğruya yönetime katıldığı, kararların halkın çoğunluğunca alınıp, denetlendiği ve böylece halkın iradesinin belirleyici olduğu bir yönetim biçimidir. Doğrudan demokrasi yönetiminde, bütün halk meclis toplantılarına katılma ve oy verme hakkına sahip oldukları gibi, aynı zamanda yürütme ve yargı organlarında da yer alabiliyor. Görevlerin dağıtımı seçim ya da kura ile yapıldığından, yargı, yasama ve yürütme halk meclisine karşı sorumluydu. Ve böylece Yunan sitelerinde (şehirler) yönetim biçimi gücünü doğrudan halktan alan, halkın çoğunluğunun iradesine dayanan demokrasiydi. Nitekim sınıfların ortaya çıkması ve devletlerin gittikçe egemen sınıfların lehine daha bir otoriter hal alması ve merkezileşmenin sıkıca uygulanması, doğrudan yönetim biçimini ortadan kaldırarak, bunun yerine bugüne dek gelen “temsili demokrasiyi” geçirmiştir. Üretim ve bölge esasında halkın doğrudan iradesini yansıtmaktan uzak, onlar adına belli süreler için seçimle işbaşına gelen temsili parlamenter demokratik sistem, gerçek demokrasiyi iğdiş ederek göstermelik bir hale getirmiştir.
Çağımızda doğrudan demokrasiyi savunan ve bunun pratiğini yapan yalnızca proletarya ve öncüsü komünistler olurken, burjuvazi ilerici olduğu serbest rekabetçi kapitalizm döneminde, feodalizme karşı iktidar savaşımında işçi ve emekçileri peşine takarak, kendi sınıf egemenliğini kurmuş ve hem de sınıf egemenliğini gizlemek için parlamenter temsili sistemi, bir “çoğunluk rejimi” olarak göstermiştir. Nitekim burjuvazinin ilericiliği feodalizmin yerine kendi iktidarını kurmakla sonlanmış ve emekçileri iktidar kavgasında yedeklemek amacıyla demokrat geçinmesi dönemi de artık sona ermiştir. Kapitalizmin tekelleşmesi ve emperyalizm olgusunun tamamlanmasıyla birlikte burjuvazi tamamen gericileşmiş ve her yönde politik gericiliğin merkezi durumuna gelmiş ve siyasi demokrasiden, siyasal gericiliğe dümen kırmıştır.
Demek ki; demokrasi denilince, bütün topluma ait bir yönetim biçimi anlaşılmaz ve sınıflar üstü bir sistem olarak da görülemez. Dahası toplumun bireyleri arasında yasal olarak, kapitalist ve işçi, toprak ağası ve köylü ayrımı yapmayan, yasalar karşısında herkesi eşit gören bir devlet biçimi olmasına rağmen, demokrasi; “her devlet gibi zorun, örgütlenmiş olarak sistemli bir biçimde insanlara uygulamasıdır.” (Lenin. Devlet ve ihtilal s. 131, 132).
Peki ama kim tarafından kime karşı, hangi sınıf tarafından, hangi sınıfa karşı? Bir devlet biçimi olan demokraside örgütlenmiş zor ise genel anlamda demokrasiden değil ancak ve ancak sınıf demokrasisinden söz edilebilir. Burjuva demokrasisinin (kapitalist demokrasi, burjuva diktatörlüğü) yanı sıra bir proletarya demokrasisi de (sosyalist demokrasi, proletarya diktatörlüğü) vardır. Lenin'in dediği gibi; “Değişik sınıflar var olduğu sürece demokrasisinden söz edemeyeceğimiz açıktır. Ancak sınıf demokrasisinden söz edebiliriz.” (Lenin Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky 1 ,91 )
Bu tersi bir görüş işçileri, emekçileri kandırmaya yönelik bir yalandır. “Saf demokrasi”den, “sınıflar üstü demokrasi”den söz edilemeyeceğine göre, her demokrasi belli bir sınıf ya da sınıflar için demokrasi, başka sınıf ya da sınıflar için diktatörlüktür. Çünkü nerede zor varsa orada genel anlamda, politik özgürlük ve demokrasi olamaz. İşte burjuvazi ve onun ideologları, politik temsilcileri tarafından allanıp-pullanıp burjuva demokrasisi, burjuvazi için demokrasi, geniş halk kitleleri için ise diktatörlüktür. Demokrasi kapitalizmin serbest rekabetçi döneminin politik üst yapısıdır. Bir başka değişle demokrasi serbest rekabete tekabül eden kapitalizmin tekelci aşamasında politik üst yapısı ise demokrasiden politik gericiliğe değişimdir.
Yani politik gericilik ekonomik tekele tekabül eder. Çünkü politika ekonominin yoğunlaşmış ifadesi ve alt yapı üst yapıyı belirlediğine göre, ekonomiyi elinde tutan sınıf ya da sınıflar, politik üst yapıyı da ellerinde tutmaktadırlar. Böyle bir durumda yasalar önünde kabul edilen eşitliğin hiç bir değeri de kalmamaktadır. Ekonomik gücü elinde bulunduran ve üretim araçlarına sahip olan egemen sınıf, aynı zamanda devlete de egemen olmakta ve yasa katındaki herkes için eşitlik ilanı göstermelik olmaktan ileriye gitmemektedir. Bu bakımdan burjuva demokrasisi, ekonomik gücü elinde tutan burjuva sınıfı için demokrasi olurken, üretim araçlarından azade edilen milyonlara emekçi için diktatörlük olmaktadır.
Emperyalizmin demokrasiyi yadsıdığı ve emekçiler için koyu bir diktatörlük olan burjuva demokrasisinin en demokratiği bile, işçi ve emekçiler için daha çok sömürü ve baskı demektir. Bunun için kapitalizm koşullarında ancak demokratik hak ve özgürlükler belli bir sınır içinde elde edilebilir. Gerçek demokrasinin düşmanı olan emperyalizme ve burjuvaziye karşı, doğrudan demokrasiyi uygulayacak olan tek sınıf proletaryanın önderliğinde komünist bir perspektifle demokrasinin devrimle kazanılıp ve buradan durmadan gerçek anlamda halk iradesinin ortaya çıktığı ve halkın kendi kendisini yönettiği sosyalist demokrasiye geçmeden, yığınların çoğunluğunun yönetimi olan doğrudan demokrasiyi uygulamadan, insanlığın gerçek anlamda özgürleşeceği, demokrasiye gerek kalmayacağı sınıfsız toplum olan komünizme yürümek olanaksız olacaktır.
Demek ki; devlet sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte ortaya çıkmış ve bir sınıf ya da sınıfların egemenlik aracı olarak zorun örgütlenmiş ifadesidir. Bir devlet biçimi olan demokraside sınıfsal bir öz taşımaktadır. Burjuva demokrasisine karşı insanlığı gerçek kurtuluşa götürecek ve göstermelik demokrasi yerine, gerçek ve doğrudan demokrasiyi uygulayacak olan proleter sosyalist demokrasi için dövüşmeli ve emekçilerin sahte demokrasi yalanlarıyla aldatılmasına geçit vermemeliyiz. Demokrasinin İcabı “Demokrasi” çoğunluğun yönetimi diye tabir edilir ama bizim gibi ülkelerde öyle değildir. Örneğin %47 oy alan bir parti, demokrasiden aldığı sandığı bir gücü kendine göre biçimlendiriyor ve yönlendiriyor, yorumluyor, anlam yüklüyor. Gerektiğinde “demokrasi”yi tarih boyunca Erdoğan gibi bir araç, gerektiğindeyse inilecek bir araç olarak görenler oldu-oluyor.
Başka bir örnek vermek gerekirse Hitler’de Erdoğan gibi “demokrasi” hakkında şöyle diyor II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’da iktidara geldiğinde, “Bugünkü batı Avrupa’da demokrasi, Marksizm’in bir müjdesidir. Kanaatince Marksizm’i, demokrasiz tasavvur etmek imkânsızdır. Bence demokrasi bu dünya vebası için bir çoğalma alanıdır. Bulaşıcı hastalığın mikrobu bu alan üzerinde etrafa yayılmaktadır.”
Bu durumda demokratik kurumlar nasyonel sosyalist devletlerin hareket yeteneğini kısıtlar, bu nedenle de demokrasi, ırkçı devletlerin çalışmasını engelleyen bir siyasal düzenden başka bir şey değildir. Nasyonel-sosyalizm, ana kavramlarını faşizmden almıştır. Ama devlet konusunda temelde aynı görüşleri savunmalarına karşı kurumsal alanda iki ayrı biçimde devleti yorumlarlar. Faşizmde devlet her şeyin üzerinde bir kavram olarak amaç biçiminde ele alınırken, nasyonal-sosyalizmde devlet ırkın bekası için bir araç olarak ele alınıp değerlendirilmektedir. Hitler, Nasyonel-sosyalist devlet anlayışını şu biçimde dile getirmektedir: “Devlet, bir gayeye ulaşmanın vasıtasıdır. Gayesi gerek fizik ve gerek ahlak bakımından bir olan insanların gelişmesi ve bu gelişmenin devamlılığını sağlamaktadır.” Alman nasyonel-sosyalizminin İtalyan faşizminden ayrıldığı nokta bu duruma göre yalnız ırkçılık konusunda kalmaktadır. Çünkü devlet kavramı üzerindeki kuramsal ayrılık gerçek anlamda bir ayrılık değildir. Devlet ve birey ilişkisi her ikisinde de kaba kuvvet felsefesine dayanmaktadır. Buna karşılık Alman nasyonel-sosyalizminin İtalyan faşizminden alıp daha ileri götürüp geliştirdiği önderlik (Führer) felsefesi vardır. Sanırım yakında da bir (Erdoğan) felsefesi oluşacak ve yaptıkları örnek olsun diye üniversiteler de okutulacak. Çünkü Hitler, Almanya’da iktidara geldiğinde 1932 yılının Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Bu seçimlerde Hindenburg 19.4 milyon oy alarak cumhurbaşkanı oldu. En büyük siyasi parti olduğunu gösterdi. Fakat Hitler’de 19 milyon oy alarak en büyük ikinci parti olduğunu kanıtladı. İç siyasette hakim olan Hitler faaliyetlerini arttırdı. Kasım ayında yenilenen seçimde Hitler 2 milyon oy kaybetmesine karşın birinci parti konumuna gelmişti. 1933’te Hindenburg, Hitleri Başbakan, Fon Papen’i Hitleri dizginler diye başbakan yardımcısı olarak atadı. Hitleri ilk tanıyan Avrupa oldu, çünkü seçimlerle iktidara gelmişti, şirin görünüyorlardı ve yasalardı. Daha sonrasını biliyoruz. İlk Polonya işgalinden sonra Hitler, Avrupa’nın birçok ülkesini işgal etti. Avrupa’da dahil çoğunluğu Yahudi olan birçok insanı, insanlık dışı uygulamalarla öldürdü. Bence Hitlerin bu katliamlarının ortağı bir nebze de olsa Avrupa’dır. Öyle ki, Hindenburg, Fon Papen’i, Hitleri dizginler diye başbakan yardımcısı olarak atadı ama bırakın Hitlerin dizginlemeyi kendini dizginleyemeyerek, Ağustos 1980’li yıllarda Türkeş’in girişimiyle kurulan ilk Ülkücü Komando Kamplarında eğitim verilmek üzere eski bir Nazi subayı olarak Türkiye’ye getirildi. Bununda sonrasını biliyoruz. Merak İnsanı Devrimci Kılar
Bu sistem her yaşadığı krizi nasıl olsa aşacakmış gibi bir yanılsama yaratma konusunda da epey başarılı(dır.) Fakat iki yüz yıl insanlığın bu gezegendeki macerası için de kısa sayılacak bir süre söz konusu. Daha önce yaşanan kapitalist kıyametlerin muhaliflerce yeterince değerlendirilememiş olması bu durumun böyle devam edeceği izlenimini pekiştirmiş olabilir.
Bu gezegenin dört yanında “yeniden devrim”in nasıl olacağını şiddetle merak eden devrimciler yaşamaktadırlar. Üstelik Ekim Devrimi’ni yapmış olan dedelerinin, ninelerinin anlattıkları devrim hikâyeleri daha zihinlerde tazedir. Devrimi, yeni bir dünyayı merak ediyorlar. Merak kışkırtıcı bir duygudur, insanı devrimci kılar. Çünkü merak bilgininde kaynağıdır. Bugün işçiler, yoksul halk kesimi, emekçiler aldıkları her darbe ile sendeleşmişlerse de aynı zamanda öfke de biriktirmişlerdir.
· Yakuza: Japon mafyası. Polisle işbirliği içinde çalışır. Sokaklarda ve suç dünyasında düzeni sağlama ve denetim dışı işleri önleme karşılığında her türlü suçu işleme ayrıcalığına sahiptir. Üyelerini faşis şoven milliyetçi, aşırı sağcı gençlerden devşirir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|