DHB ARŞİV SİTESİ
Ana Menü
Anket
AÇLIK KAPIDA
Dış Politika
Emperyalist sistemi şirin göstermeye çalışan burjuva iktisatçıların yalanları bir yana son aylarda bolca yayınlanan “kriz” haberleri, dünyada yoksulluk ve sefaletin açlığa doğru yol aldığını gösteriyor. Yıkım programlarıyla işçi ve emekçileri bir dilim ekmeğe muhtaç eden İMF ve Dünya Bankası(DB) yetkilileri bile emperyalist efendilere olası sosyal patlamaları engellemek için açlığı önleme adına ellerini çabuk tutmaya çağırıyorlar.
hatırlanacağı üzere 2007’nin ortalarında ABD’de başlayan emlak kredi krizi giderek diğer alanları da içine alacak şekilde genişliyor. Ekonomisini önemli ölçüde savaş sanayi haline getirerek bir dönem büyüyen ABB ekonomisi Afganistan ve Irak da işgallerin istenen sonucu elde edememesi ve Irak petrollerinin güvenlikli olarak pazarlara akmaması olgusu ABD’nin ekonomisini durgunluk içine itti. Nitekim ABD’nin en önemli 500 tekelinin yılın ilk üç ayını “kar düşüşü” ile kapadıklarını, ikinci ve üçüncü üç aylık bilanço dönemlerini ise zararla kapayanların çoğunlukta olacağının tahmin edildiğini bildirmeleri ve bu durumun bir benzerinin Avrupa’daki tekeller açısından da yaşanması olgusu emperyalist sistemin derin bir krize doğru yol adlığını gösteriyor

Keza, mali piyasalarda yaşanan krizin daha ne kadar süreceği bilinmiyor. Bazı iktisatçılar 1929/30 krizine paralellikler kurarken, “ bugün henüz panik reaksiyonları yaşanmıyor. Eğer geniş kitleler içinde ‘en azından paramı kurtarayım’ görüşü hakim olup bankalara hücum edilirse o zaman dünyanın hiçbir merkez bankası krizi engelleyemez” diyorlar.
Gelişmelerin hangi yönde ve kapsamda gerçekleşeceğini önümüzdeki aylarda daha bir netlikle göreceğiz. Krize neden ise yıllardır devam eden yoğun spekülasyonlardı.
Kuşku yok ki emperyalist ekonomik ve mali krizi emekçilerin sırtına yıkarak çıkmak istiyorlar. Krizde en çok işçi ve emekçileri etkiliyor. Bir yanda varsıllık öte yandan yoksulluk birikiyor. Bu durum tarımıda vuruyor ve tarımda da gıda krizi kapıda. Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası (DB), Birleşmiş Milletler bünyesindeki Dünya Beslenme Programı (WFP) geçtiğimiz Neki dünyayı elinde tutup sömüren büyük emperyalist ülkelerde pek ses seda çıkmıyor. 500 milyon dolar ilk bakışta dev bir meblağ gibi görünebilir. Geçtiğimiz aylarda batma tehlikesi içindeki mali sermaye kuruluşlarını kurtarmak için piyasalara, geri dönmeyeceği kesin olarak bilinmesine karşın, 200 milyar dolardan fazla nakit para sürüldü. Açlığa karşı program için ise bu miktarın sadece yüzde 0,25’i istenmekte! Yani açlık için verilecek para deve de kulak kalıyor.
Bir tarafta bir avuç olarak ifade edilebilecek ve herşeyi elinde bulunduran sermayedarlar öte tarafta açlıkla karşı karşıya olan yüzlerce milyon insan. İşte emperyalist kapitalizmin gerçek yüzünü ortaya koyan bir tablo.




BM’nin yayınladığı bir istatistikte buğday, mısır, pirinç ve süt gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarının 1998-2000 yıllarının ortalamasına oranla 2006 yılında yüzde 138 arttığı görülüyor. 2007 yılında ise söz konusu ortalamanın yüzde 190’ına çıkıldığı bildirildi. 2008 yılında ise fiyatlar kelimenin tam anlamıyla “dörtnala” gidiyor. Söz konusu gıda maddelerinin fiyatları şubat ayında bir önceki yıla oranla yüzde 55 arttı! Mart ayının ilk üç haftasında bu oran yüzde 20 daha yükseldi. Fiyat artışlarının bütün yıl boyunca bu şekilde devam etmesi bekleniyor. İlkbahar ve yaz aylarındaki yağışların düşük olması halinde, hasılat düşecek ve fiyatlar daha büyük bir hızla yükselecek.
Nitekim Dünya Beslenme Programı (WFP örgütünün başkanı ilk kez “piyasa koşullarını” gerekçe gösterip emperyalsit ağababalarında ek kaynak talebinde bulunduğunu açıkladı. Şimdiye kadar ek kaynak talebine değişik bölgesel krizler gerekçe gösteriliyordu. Sheeran’a göre mayıs ayına kadar talep edilen ek kaynak verilmemesi durumunda WFP, bölgelere öngördüğü erzak paylarını önemli ölçüde düşürmek zorunda kalacak.
Gıda fiyatlarının hızla yükselmesinin en önemli yanı ise şimdiye kadar kendi geliriyle erzaklarını alabilen yoksulların giderek pazarların dışına itiliyor olması. Yani “sadece” hiçbir geliri olmayan ve açlığa mahkum olan ve “hayırsever” batılıların(!) sadakalarını bekleyen milyonlar değil, bu kez bunlardan kat bekat daha fazla insan açlığa mahkum ediliyor.
Mısır, Pakistan, Endonezya, Özbekistan, Kamerun ve Burkina Faso (Yukarı Volta) gibi ülkelerde açlıkla karşı karşıya kalan kitleler arasında ilk isyanlar yaşandı. DB Başkanı Robert Zoellick, 2 Nisan günü düzenlediği basın toplantısında, “dünyanın 33 ülkesinde artan enerji ve gıda maddeleri fiyatları nedeniyle sosyal kargaşa potansiyelinin olağanüstü yükseldiğini” söyledi. Söz konusu ülkelerde hükümetlerin ellerinden geldiğince duruma hakim olmaya çalıştıklarını söyleyen Zoellick, buna karşın daha geniş tabanlı sosyal patlamaların yaşanabileceğini söylüyor.
Devlet ve sermayenin emrindeki hükümetler ne yapıyor diye bakıldığında tablo şu: Ekmek fiyatlarının bir kerede yüzde 35 arttığı Mısır’da orduya ait fırınlarda özel sübvanse edilmiş un ile ekmek üretimine geçildi, Peru’da buğday ve mısır alınamadığı için patatesten ekmek yapılmaya başlandı. Hindistan ve Vietnam dışarıya pirinç satımını durdurdular. Filipinlerde hükümet lokantalarda yemeklerin yanında verilen pilavın yarım porsiyona düşürülmesini önerdi.
Gıda sektöründe başlayan ve sonu sosyal patlamalara dönüşeceğine kesin gözüyle bakılan “gıda krizinin” değişik nedenleri var. Bunlardan ilki aşırı kar amaçlı kapitalist üretim nedeniyle başlayan iklim değişimi. Birçok bölgede yaşanan seller ve ciddi kuraklıklar nedeniyle hasatlarda önemli düşüş yaşanıyor. İki, hatta üç kez yapılan pirinç ekimi birçok bölgede bir en fazla iki kez yapılabildi. İkincisi ise büyük gıda ve tarım tekellerinin iklim değişimi nedeniyle hasılatın düşeceği ve fiyatların artacağı üzerinden yaptıkları spekülasyonlar. Üçüncüsü değişik tarım bitkilerinin DNA belirlenmesiyle birlikte tohumlar üzerine yapılan patent başvuruları ve bunun üzerine dönen spekülasyonlar. Yüz milyonlarca orta ve küçük üretici ekecek tohum bile bulamaz hale getirildiler. Dördüncüsü ise mısır gibi temel gıda maddelerinden etanol ve biyodizel gibi akaryakıt elde edilmesi için yapılan planlar ve bunun üzerinden yapılan ek spekülasyonlar.1998 yılında değişik mali sermaye kuruluşları gıda sektörüne yönelik spekülasyonlar için 10 milyar dolar ayırırken bu miktar, “Money Week” dergisinin haberine göre 2007 yılında 148 milyar dolar’a yükseldi!
Sadece ABD, bu yıl içinde 138 milyon ton mısırdan etanol üreteceğini ilan etti. 2017 yılına kadar bu miktarın 320 milyon tona çıkartılması hedefleniyor. Değişik Avrupa ülkelerinde ise mısırın yanı sıra buğdaydan da akaryakıt yapılması için çalışmalar devam ediyor. Bu ise her yıl yüz milyonlarca ton mısır ve buğday gibi temel gıda maddelerinin piyasalardan çekileceği anlamına geliyor. Mısır veya buğday ekilecek alanlar sınırsız olmadığı için ise enerji tekelleri tarafından piyasalardan çekilen mısır ve buğday tarımda krize neden olarak sayılan diğer nedenlerle birlikte insanlığın nasıl bir geleceğe doğru sürüklendiğini gösteriyor; bu milyonlarca hatta milyarlarca insanın aç kalması ve kitlesel ölümlerin kapıyı çalması demektir. Kirleri önlemenin ve sermayenin yüklemenin tek yolu işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesinden geçmektedir.

 
İlgili Bağlantılar
Haber Puanlama
Seçenekler
Эlgili Konular

Dış Politika

Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil.
 
PHP-Nuke
Sayfa Ьretimi: 0.08 Saniye