 |
|
ERDOĞANIN İŞBİRLİKÇİLİK HEZEYANLARI

Başbakan Erdoğan ABD’ye uşaklıkta sınır tanımayan tutumunu açık bir dille dile getirmekte beis görmüyor. Kandil’e yapılan hava saldırılarının ardından Başbakan Erdoğan’ın değerlendirmelerinden bunu görmek hiç de güç değil. Başbakan Erdoğan açıklamalarında TC devletinin uşaklık rolünü yerine getirmesi için : “Türkiye enerjisini iç çatışmalarla tüketen bir ülke olmaktan çıktı.” Ve “Bugün Türkiye’yi dikkate almadan bölge değil dünya dengeleri içinde de hesap yapılamaz.” Dedi. Peki bu açıklamalar gerçektende bölgede TC devleti ve hükümetinin bağımsız bir politika izlediği anlamımı çıkıyor? Hayır. Çünkü Başbakan Erdoğan’ın sözleri son derece önemli ve ülkenin bugün ve yakın gelecekteki durumunu ve yönünü belirliyor. Durup düşününce de doğal olarak insanın aklına gelen ilk soru şu oluyor, Başbakan Erdoğan bu sözleri ile ne anlama geliyor? Artık bu ülkede yaşayan her vatandaşın bildiği bir gerçek var. Bu gerçek de şu: ülkede “iç çatışma” denilen sorun Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır ve bu devlet 1924’ten beri kendi vatandaşlarıyla çatışma halinde! Dünya üzerinde bu duruma düşmüş ikinci bir devlet var mı, biz bilmiyoruz. “Enerjisini iç çatışmalarla tüketen bir ülke olmaktan” çıkmak, her şeyden önce bu sorunun adının açıkça konması yani Kürt sorununun çözülmesinden, ya da çözüm konusunda ileriye doğru elle tutulur adımlar atıyor olmaktan geçiyor. Bilindiği üzere bu konuda göstermelik ve sorunun özünden uzak göstermelik bazı yasal düzenleme dışında –dil konusundaki yasakların hafifletilmesi, sınırlı TV yayını vb gibi- durumda. Sorunun aynı hız ve ağırlıkta sürmesi de gösteriyor ki, ortada sorunun çözümü doğrultusunda alınmış her hangi bir mesafe yok. Kürtler mevcut durumlarından çıkış için, sorunun barış, kardeşlik ve demokrasi içerisinde çözülebilmesi için sorumlu bir politika izliyorlar. Başbakan ve AKP son seçimlerde Kürt bölgelerinden aldıkları oylara güvenerek, Kürtleri Müslümanlık sosuna batırılmış “çözümler” konusunda ikna edeceklerini sanıyorlar. Başbakan’ın “çözümü” Kürtleri “bölücülüğün” yanı sıra, gelecekte “dinci yobazlar” olarak da mahkum etmenin ve hedef göstermenin ötesinde bir “yenilik” taşımıyor. Hatırlanacağı gibi Cumhuriyet’in ilk yıllarında patlayan Kürt isyanlarını bastırmanın en önemli argümanlarından birisi “kara gericilik, yobazlık, din isyanı” vb gibi gerekçelerdi. Bütün bunlardan açığa çıkıyor ki, Başbakan’ın sözlerinin “iç çatışmalarla enerjisini tüketen ülke olmaktan“ çıkmış olma sözleri doğru değildir.
Peki ikinci bölümü doğru mu? Bu bölümde Başbakan Erdoğan ne diyor? “Bugün Türkiye’yi dikkate almadan bölge değil dünya dengeleri içinde de hesap yapılamaz.” Bu doğru mu? Kısmen doğru! Türkiye bölgesinde önemli bir ülke ve bulunduğu bölge de dünyanın emperyalist büyük güçlerinin egemenlik için cirit attığı bir bölge. Bu bölge ve dolayısıyla dünya üzerine yapılan hesaplar bir ölçüde Türkiye’yi de kapsamak zorunda! Ülkeyi yöneten işbirlikçi egemen sınıflar da zaten yıllarca “ülkenin jeo-stratejik konumunun önemini” adeta halkın beynine kazıdılar ve bu konumu istedikleri yönde işlediler. Ama burada temel bir sorun var buda Başbakan’ın sözlerinin ne anlama geldiğidir. Bu sorun ülkenin büyük dış güçlere – başta ABD emperyalizmine- bağımlılığı sorunudur. Bu durum Türkiye’nin bölgede kendi başına hesaplar yapamayacağı, “dünya dengelerini” belirleme konusunda en küçük bir inisiyatif sahibi olamayacağı anlamına gelmektedir. Öyle ki, Başbakan’ın, “Hocası” ‘Müslüman kardeşlerini sürekli katleden İsrail’le içi kan ağlayarak’ ABD’nin zorlaması sonucu stratejik işbirliği anlaşmaları imzalamış, daha dün İsrail ve Filistin Cumhurbaşkanlarının İstanbul’a gelerek imzaladıkları “Barışa katkı için Filistin’de sanayi bölgesi kurulması anlaşması”nın mürekkebi kurumadan, İsrail Filistin’e saldırmış, işgal topraklarında yeni yerleşim birimleri kurmaya başlamıştır. Bu “Türkiye’nin bölgedeki etkisinin” gücü konusunda sadece küçük bir örnektir. Güney Kürdistan’a yönelik sınır ötesi operasyonda da ABD’nin onayı olmadan hareket edilemediği de bir başka TC devletinin nasıl bir bağımlılık içinde olduğunu gösterir. Öte yandan, Türkiye’nin Ortadoğu’nun temel sorunlarındaki pozisyonu, ABD’nin stratejik emperyalist çıkarlarını korumak olarak öne çıkmaktadır ve onun çıkarları için yaptığı bekçilik rolü devam etmektedir. Bırakalım Türkiye’nin bölge ve dünya dengelerini belirlemedeki etkisini, kendi “iç birliğini koruma ve sorunlarını çözme” konusunda da ABD’ye el açar, aman diler durumdadır. Ülkeyi yöneten işbirlikçi egemen sınıflar ve AKP hükümeti Kürt sorununun çözümünü Washington’da aramalarının başka ne anlamı olabilir ki? Başbakan her bakımdan emperyalizme sıkıca bağlanma ve oradan beslenen uşaklık çizgisi içinde hareket ederek, bölgede ABD emperyalizmin truva atı rolünü oynayarak kemikte pay kapmaya çalışmakta. Bu ise, daha fazla yoksulluk, halklar arası düşmanlık ve yıkım olarak emekçilere dönmekte ve emperyalizme bağımlılık daha da derinleşmektedir.
|
|
| |
Ortalama Puan: 5 Toplam Oy: 1

|
|
|
Эlgili Konular
 |
Üzgünüm, bu yazı için yorumlar aktif değil. |
|