Başta Hrant Dink cinayeti, Ümraniye'de açığa çıkartılan cephanelikli rekleks karargahı ve Türk İntikam Tugayı tarafından bombanın nasıl yapıldığını gösteren fotoğraflarıyla birlikte üstlenilen Diyarbakır Bağlar'da ki bir parkta gerçekleştirilen bombalı katliam gelmek üzere, Genelkurmayın “iyi çocukları” katliam üzerine katliam yaparak halkı korkuyla baskı altına alıp yıldırmak ve korku duvarını yükselterek, faşist çetelerin sokakları zaptetmeleri kontr-gerilla eliyle pratiğe sürülmüştü. Hemen her taşın altında genelkurmaya direk bağlı Özel Kuvvetler komutanlığı yani kontrgerilla çıkmıştı. Nitekim son olarak misyoner faaliyetleri yürüttükleri gerekçesiyle Malatya da Zirve Yayın evi çalışanı üç kişinin hün harca katledilmesinde de kontr-gerilla çıktı. Ama her zamana olduğu gibi yine devletin güvenlik güçlerinden savcısına MHP’den öğretim görevlerine, gazete yazarlarına kadar ortak hareket ettikleir suç üstü yapılmasına karşın, olaya kapatılmaya, kasetler kaybedilmeye çalışılarak devlet temize çıkarılmaya çalışılıyor..
Hatırlanacağı gibi devrimci ve Kürt özgürlük hareketini ezip ve dağıtmak için devlet çeteleşmiş ve çeteler devletin kanatları altına alınarak korunup, kollanmışlardı. Hemen her sokak da bir faşist çetenin örgütlendiği ve devlertin kendisinin çeteleştiği Türkiye gerçekliğinde, Atabeyler'den, Sauna'sına, Cumhuriyet gazetesi bombalamalarından Danıştay'ına ve sözde sivil toplum kuruluşlarının hemen hepsinden çıkan faşist çeteler Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne uygun olarak örgütlenen devletin çeteleri yer saçılmıştı.
Faşist şoven galeyandan, bayrak mitinglerinden önce gündemin baş köşesinde oturan kontr-gerilla, Malatya yayınevi katliamında da saklanmaya çalışıldığı perdenin arkasında birkez daha başını gösterdi.
O perdenin arkasından gizlenmeye çalışılan devlet resmi Özel Hareket Dairesi'nden savcılarına kadar yere döküldü.
Katliamcılardan Abuzer Yıldırım'ın Özel Harekat Daire Başkanlığı'yla ilişkide olduğu tesbit edildi.
Bilindiği gibi , Malatya'da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi Cuma Özdemir, Salih Güler, Abuzer Yıldırım, Hamit Çeker ve Emre Günaydın tarafından basılmış, yayınevinde bulunan Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel saatlerce işkence yapılarak, defalarca bıçaklanarak ve en sonunda boğazları kesilerek katledilmişti. Sadece Alman Tilman Ekkehart Geske'nin vücudunda 156 bıçak yarası bulunuyordu.
Katliam davası geçtiğimiz ayda başladı. Davanın ardından soruşturmada ciddi "ihmaller" yapıldığı ortaya çıktı. Katliamcıların telefon üzerinden hangi numaralarla görüştüğü araştırılmamış, sadece telefon kayıtları istenmiş, Cuma Özdemir ve Kürşat Kocadağ'a ait telefon kayıtları ise hiç istenmemişti. Ayrıca katliam günü yapılan telefon kayıtları da dosyaya dahil edilmedi.
Katliamcılar son altı ay içinde defalarca telefon değiştirmişti. 6 ay içinde, Emre Günaydın'ın 35, Salih Gürler'in 38, Hamit Çeken'in 17 ve Abuzer Yıldırım'ın 16 kez telefon değiştirdiği tesbit edildi. Fakat bu numaralardan kimlerin arandığı araştırılmadı.
Davanın iki numaralı ismi olan Abuzer Yıldırım'ın, müdahil avukatların ortaya çıkardığı telefon kayıtları ise oldukça ilginç... Abuzer Yıldırım İstanbul'da görevli bir savcı ile iki kez mesajlaşmış, her seferinde mesajlarına cevap almıştı.
Ankara Özel Harekat Daire Başkanlığı'yla ise direkt olarak
görüşme yapmıştı.
Katliamcılardan Hamit Çeker'in babasına ait telefonla ise katliamdan yakın
zaman önce, adresi Malatya 2. Ordu Lojmanları olarak geçen K.D. ile çok sayıda
görüşme yapıldığı belirlendi.
Davanın bir numaralı sanığı Emre Günaydın'ın ise Malatya İl Genel Meclisi'nin
MHP'li üyesi R.P. ile 15 Mart-12 Nisan 2007 arasında 18 kez mesajlaştığı ve
görüştüğü de anlaşıldı.
Katliamın ardından 3. kattan atlayıp
yaralanan bu katliamın "büyük
abisi" Emre Günaydın hastaneye kaldırılmıştı. Savcılık, Günaydın'ın
hastanede kaldığı bir aylık süre boyunca her hareketinin videoya kaydedilmesini
istedi. Bu görev kapsamında Jandarma Üsteğmen Halil İşler, Terörle Mücadele
Şubesi'nde görevli polis memuru Bülent Tekerek ve polis memeru Nihat Şener
görevlendirildi.
Fakat görevli asker ve polisler Günaydın'ın 15 Mayıs'ta taburcu
olduktan sonra iki hark diske kaydedilen görüntülerinin silinmiş olduğunu
söyleyip, boş diskleri " Fabrika
formatına dönüştürülen görüntülerin izlenebilir media formatına dönüştürülmesi
teknik donanım yetersizliğinden yapılamamıştır" notuyla teslim
ettiler.
Polis Bülent Çekerek'in 10 Mayıs'ta yazdığı bilgi notu ise Günaydın'ın hastane
odasında rezillik çıkarıp katliamla ilgili konuşmaya başladığını fakat her seferinde
uzman başçavuşu ima ederek diğer görevlice susturulduğunu belirtiyor:
50. kasette Emre Günaydın'ın rezillik çıkarttığı, Zirve
Yayıncılık'la alakalı konuşmaya çalıştığı, görevlinin konuyu kapatmaya
çalıştığı şeklinde bilgilerin olduğunu bilgilerinize arz ederim. 232 541 TEM
Görevlisi katliamdan iki ay önce ise Emre Günaydın, kız arkadaşının
yanında gördüğü bir kişiyi bıçaklamış, birlikte karakola götürülmüş
fakat, hakkında bir işlem yapılmayıp bırakılmıştı. Katliamcılardan Salih Güler
verdiği ifadesinde bu olayı şöyle anlatıyor:
“Emre, kız arkadaşı Didem'in yanında bir kişiyi görünce bıçakla
yaraladı. Ardından telefonla arayıp "yurtta buluşalım" dedi. Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve ben,
Emre ile yurtta buluştuk.. Hamit'in üstü müsait olmadığı için Cuma, ben ve
Emre, Sümer Karakolu'na gittik. Emre karakola girdi. Biz yolun karşısında
durduk. Kapıda bir polisle görüştü. Çıkışta bize "dosya kapandı adam beni tanımıyormuş" dedi.
Kendisinin polis müdürleri, amirleri ile oturup kalktığını, bunların arkadaşı olduğunu
söylüyordu. Bir kısmı bize hava atar gibiydi. Ama bu bıçaklama olayında
karakolda Emre'ye bir şey yapılmadığını görünce sanki söyledikleri doğru gibi
diye düşündüm.
Güler ayrıca katliamın 20 Nisan günü için planlandığını fakat
Günaydın'ın kendilerine "20
Nisan'daki eylem 19 Nisan'a alındı" diye haber verdiğini
belirterek, "'Aldım' demedi.
'Alındı' dedi. Bu konuşma benim dikkatimi çekmişti" dedi.
Malatya katliamında izler sürüldüğünde karşımıza devletin derin eli kontr-gerillanın çıktığı
görülüyor. Hemen her yerde ve her kesimde örgütlenmiş ve kadro devşirmiş olan kont-gerilla,
faşist şovenist kesimleri tetikçi olarak kullanmış. Hrank Dink cinayetinde
izlenen yöntemin aynısı Malatya katliamında da uygulanmış, “ devlet
ve müslümanlık elde gidiyor” demagojisiyle
faşist çeteler harekete geçirilerek, katliam gerçekleştirilmiştir.
Malatya da katliamcılara destek olan ve onları teşvik eden kont-gerilla güçleri belli olmasına karşın,
bu kişiler ellerini kollarını sallayarak ortalar da dolaşırken, katliamcılar
kahraman olarak, lanse edilerek, çeteler korunmakta ve teşvik edilmektedirler. Buda devletin
çeteleştiğini yakıcı olarak ortaya koyuyor. Dahası emekçilerin ortalığı
temizlemek için çeteleşmiş devleti, devrimle yıkmaktan başka hiç çarelerinin
olmadığı görülüyor.